ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ VE TAPU İPTAL TESCİL DAVASI
1.-Tapu İptal Tescil Davası Nedir?
Birden çok sebebe dayalı olarak tapu iptal tescil davası açılabilmektedir Genel itibariyle tapu iptal tescil davaları bir hakka dayanan hak sahiplerine gerçek durumu yansıtmayan tapu halinin düzeltilmesini talep edebilme imkanı sağlamaktadır. Uygulamada özellikle sıklıkla karşılaşılan muris muvazaasına dayalı tapu iptal tescil davası, arsa payının devri karşılığı inşaat sözleşmesi ( kat karşılığı inşaat sözleşmesi) ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal tescil davalarıdır.
1.1-Tapu İptal Tescil Davasında Taraflar
Tapu iptal tescil davasının davacısı, bir hakkı ileri sürerek tapudaki yolsuz tescilin düzeltilmesini isteyen kişidir. Bu gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. Davanın davacısı ise tapuda malik olarak görünen herkes olmalıdır.
1.2-Tapu İptal Tescil Davalarında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Davaya bakmakta genel görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Her uyuşmazlığın kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğinden her iki tarafın da tacir olması durumunda görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır. Tüketici işleminden kaynaklı bir uyuşmazlık olması halinde ise görevli mahkeme Tüketici Mahkemeleri olacaktır. Son dönemde Yargıtay tarafından tüketicinin birden fazla taşınmazının bulunması halinde yahut bu taşınmazı kiraya vermek amacıyla alması halinde görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Tapu iptal tescil davaları taşınmazından aynından, yani mülkiyet hakkından ileri gelen davalar olması sebebiyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 12. Maddesinde düzenlenen özel hüküm gereği taşınmazın bulunduğu yer kesin yetkilidir. Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yer diğer davalara da bakabilir.
1.3-Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süre
Tapu iptal tescil davaları mülkiyet hakkından ileri geldiği için esasen herhangi bir zamanaşımına tabii değildir. Ancak yapılan hukuki işlemin özelliğine göre özel zamanaşımı süreleri öngörülebilmektedir.
2-Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesine İstinaden Tapu İptal Tescil Davası Nedir?
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu madde 611 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir. Kısaca bakım borçlusunun bakım alacaklısının bütün bakımını o ölünceye kadar üstlenmesini, bakım alacaklısının da bunun karşılığında bir malvarlığını bakım borçlusuna devretmesi şeklinde yapılan özel nitelikte bir sözleşmedir. Uygulamada sıklıkla bir anne baba ile çocuk arasında bu sözleşmelerin yapıldığını görmekteyiz.
2.1- Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi ve Şekil Şartı
Kanunen ölünceye kadar bakma sözleşmesi miras sözleşmesi şeklinde yapılmalıdır. Adi yazılı şekilde yapılan sözleşmeler geçerlilik şartı olarak aranan şekil şartını sağlamadığından geçersiz olacaktır.Ölünceye kadar bakma sözleşmesi her iki tarafa da edim yükleyen, bakım alacaklısının ölümüne kadar devam eden bir sözleşme türüdür.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi noterde yapılabilir yahut bakım alacaklısı hayattayken direkt olarak tapu müdürlüklerinde de yapılabilir. Bakım alacaklısı hayattayken malını devrederse TBK m. 613 hükmü gereği bu taşınmaz üzerine satıcı gibi ipotek koyma hakkına sahiptir. Bu noktada kanunda, henüz hayattayken malını devreden kimseyi koruma altına almak için bu düzenleme getirilmiştir.
2.2-Kimler Tapu İptal Tescil Talep Edebilir?
Ölünceye kadar bakma sözleşmesine istinaden tapu iptal tescil davaları sıklıkla iki şekilde görülür: birincisi bakım borçlusunun bakım alacaklısının mirasçılarına karşı açtığı tapu iptal ve tescil davası bir diğeri ise bakım alacaklısının mirasçılarının muvazaaya dayalı açtıkları tapu iptal tescil davası.
Bakım borçlusunun kanunda öngörülen bakım borcunu yerine getirmesine rağmen bakım alacaklısı yahut bakım alacaklısının ölümü halinde mirasçıları sözleşme konusu malvarlığı değerini bakım borçlusuna devretmemekteyse, bakım borçlusu ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayanarak tapu iptal tescil davası açabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin geçerlilik şartlarından biri resmi şekilde yapılmış olmasıdır. Ortada şeklen geçersiz bir sözleşme olması yahut bakım borçlusunun edimini yerine getirmemesi halinde sözleşmeye dayanılarak tapu iptal ve tescil davası açılamaz.
Bir diğer husus ise, bakım alacaklısının mirasçılarının bakım borçlusuna karşı açtıkları tapu iptal tescil davasıdır. Bakım alacaklısının mirasçıları ortadaki sözleşmenin tarafların gerçek iradesini yansıtmadığını, esasen mirasbırakanlarının mal kaçırma saikiyle bu işlemi gerçekleştirdiğini iddia ederek tapu iptal tescil davası açabilir. Bu ihtimalde muris muvazaası davasına dayalı olarak tapu iptal tescil davası görülecektir.
T.C. Yargıtay HG.HUKUK GENEL KURULU Esas:2013-1-77 Karar:2013-1007 ve 03.07.2013 tarihli kararında ölünceye kadar bakma sözleşmesinin muvazaalı olduğuna dayanılarak açılan bir tapu iptal tescil davasında bakılması gereken kriterleri sıralamış olup, aynı zamanda ölünceye kadar bakma sözleşmesinin ivazlı sözleşme tipinden olması sebebiyle tenkise tabi olmadığını da belirtmiştir.
“…Bu noktada; görünürdeki ölünceye kadar bakım sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli sözleşme de şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtilmelidir ki; burada bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.
Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca; somut olayda, yukarıda da değinildiği üzere Borçlar Kanunu'nun 511. ve takip eden maddelerinde öngörülen ölünceye kadar bakma akdi mevcuttur. Bu tür akitlerde, bakım alacaklısının mutlaka akit tarihinde bakıma muhtaç olması şart değildir. Diğer taraftan bakım borçlusunun temlik edenin oğlu olmasının, kendisine bakım koşuluyla temlik yapılmasına mani olmadığı gibi, aksine yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, miras bırakanın ölümünden önceki son iki yılını felçli ve yatalak halde geçirdiği, davalı Enver'in gerek hastalık dönemi, gerekse sair zamanlarda bakım alacaklısının tüm ihtiyaç ve gereksinimlerini karşıladığı, miras bırakanın da sağlığında bakım koşulunun yerine getirilmediğine dair bir ihtaratı veya açtığı bir davanın bulunmadığı dosya kapsamıyla sabittir. Bu durumda murise davalı tarafından bakıldığının bir bakıma kabulü gerekir.
Diğer taraftan; kural olarak, tüm mal varlığının veya buna yakınının temlikinde muvazaadan söz edilebilir ise de, bakım alacaklısının kendisiyle ilgilenilmesi, ihtiyaçlarının kısmen ya da tamamen karşılanmasını teminen verilebileceği taşınmazları gözetildiğinde, davaya konu, üzerinde iki katlı bina bulunan ve birlikte kullanılan taşınmazlar dışındaki taşınmazların hisseli ve düşük değerli olması gözetildiğinde, davaya konu taşınmazları devretmesindeki amacının; bakılmak değil, muvazaa olduğu şeklindeki görüş, gerçekten tek taşınmazı olan veya taşınmazları arasında devre uygun bulunan taşınmazın diğer taşınmazlarından değerli olan kişilerin ölünceye kadar bakım akdi yapamayacakları sonucunu doğurur ki, bunun yasanın teminatı altındaki akit yapma serbestîsi ile bağdaşabileceği söylenemez. Kaldı ki, somut olayda murisin davacılardan mal kaçırmasını gerektiren bir olgunun ve sebebin varlığı da kanıtlanmış değildir.
Öte yandan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri ivazlı akitlerden olup bu tür temliklerde tenkis hükümlerinin de uygulanamayacağı kuşkusuzdur.
Tüm bu olgular ve ilkeler doğrultusunda değerlendirme yapıldığında; temlikteki asıl amacın mirasçıdan mal kaçırmak değil; ölünceye kadar bakıp gözetme olduğu, muvazaa ile illetli bulunmadığı kabul etmek gerekir. Bu bakımdan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir….”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu kararı doğrultusunda ölünceye kadar bakma sözleşmesindeki muvazaa iddiasının incelenmesinde birtakım kriterler sayılabilmektedir. Şöyle ki;
- Yargıtaya göre bakım alacaklısının sözleşme tarihinde bakıma muhtaç olmasına gerek bulunmamaktadır
- Mirasbırakanın çocuğuyla yaptığı ölünceye kadar bakma sözleşmesi yalnızca çocuğuyla yapıldığı için muvazaalı olduğu anlamına gelmez
- Mirasbırakan bakım alacaklısının ölmeden önce bakım borçlusuna karşı sözleşmeyi sona erdirme iradesi olup olmadığı
- Mirasbırakanın diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu şeklinde sayılabilmektedir.
2.3-Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinde Muvazaayı İspat Edemeyen Mirasçılar Tenkis Talebinde Bulunabilir mi?
Tenkise tabi işlemler TMK m.565 hükmünde sayılmıştır. İvazlı bir sözleşme tipi olan ölünceye kadar bakma sözleşmesi tenkise tabi değildir. Bu doğrultuda T.C. Yargıtay 1.HUKUK DAİRESİ Esas:2016-5929 Karar:2019-1595 06.03.2019 tarihli kararı;
Somut olayda, çekişme konusu payın ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edildiği sabit olup, asıl amacının bakım sağlamak olduğu, , davalıların da bakım borcunu yerine getirdikleri, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının da kanıtlanamadığı açıktır. Öte yandan, ölünceye kadar bakma sözleşmesi ivazlı akitlerden olduğundan tenkise de tabi değildir. Hâl böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek kabulüne karar verilmiş olması isabetsizdir. Davalıların değinilen yönlere ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA karar verilmiştir.
Avukat Damla SONGUN