Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu Türk Ceza Kanununun 5.Bölümünde düzenlenen Kamu Barışına Karşı Suçlar içerisinde yer almaktadır. 5237 sayılı TCK'nın 216/1. maddesinde düzenlenen ve kamu düzenini, toplum huzurunu ve barışını himaye eden, esas itibariyle nefret söylemini sınırlandırmayı hedefleyen halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçu; halkı, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik edilmesini cezalandırmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, söylenen sözün ELEŞTİRİ SINIRINI aşması gerekmektedir. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan 2023 Adalet İstatistiğine bakıldığında 2023 yılında bu suç tipinden karara çıkan dosyalarda 1184 sanık yargılanmış, 654 sanık hakkında beraat kararı verilmiştir. İstatistikten görüldüğü üzere dosyaların yarısından fazlası beraatle sonuçlanmıştır.
SUÇLA KORUNAN HUKUKSAL DEĞER
Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçuyla kanun koyucu, toplum içinde çıkacak kargaşa ve huzursuzluğu engellemeyi amaçlamıştır. Bu nedenle suçla korunan hukuksal değerin kamu barışı olduğu söylenebilir. Zira söz konusu suç Kamu Barışına Karşı Suçlar içerisinde yer almaktadır.
SUÇUN KONUSU
Doktrinde suçun konusu hareketin yöneldiği şey olarak tanımlanmaktadır. Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçunda hareket, halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimine yönelmektedir.
FAİL ve MAĞDUR
Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu özgü suçlardan değildir. Herkes bu suçun faili olabilir.
Mağdur suçla korunan hukuksal değerin sahibi olduğundan bu suçun mağdurunun tüm toplum olduğu söylenebilir. Ancak suçtan DOĞRUDAN DOĞRUYA ZARAR GÖRMÜŞ kişilerin davaya katılma hakkı vardır. Nitekim Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2013/16829 Esas , 2014/9196 Karar sayılı dosyasında suçtan doğrudan zarar görmeyen şikayetçilerin davaya katılma hakkının bulunmadığına hükmedilmiştir:
‘‘TCK.nda "Kamu Barışına Karşı Suçlar" bölümünde düzenlenen sanığa yüklenen suçtan, suçun niteliği itibarıyle doğrudan doğruya zarar görmeyen şikayetçilerin bu davaya katılmasına yasal olarak imkan bulunmadığı gibi mahkemece katılma kararı verilmiş olması da hükmü temyize hak vermeyeceğinden şikayetçiler vekillerinin anılan suçtan kurulan hükme ilişkin temyiz isteminin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca (REDDİNE), 10.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.’’
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2021/7376 Esas , 2022/7101 Karar sayılı dosyasında şikayetçi il örgütünün davaya katılma hakkının bulunmadığına hükmedilmiştir:‘‘Şikayetçi il örgütü vekilinin sanıklar hakkında halkı kin ve düşmanlığa alanen tahrik etme suçundan açılan davaya katılma ve hükmü temyiz etme hakkı bulunmayıp hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle; şikayetçi il örgütü vekilinin temyiz isteminin CMUK.nın 317. maddesi gereğince REDDİNE, 16.05.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.’’
MADDİ UNSUR
Türk Ceza Kanunun 216.maddesinin 1.fıkrasında ‘‘Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’ Hükmü yer almaktadır.
Söz konusu suçun oluşabilmesi için suç oluşturan fiilin hem aleni hem de tahrik edici olması gerekmekte ve bu fiilin kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikeye neden olması gerekmektedir.
1.TAHRİK
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2020/8472 Esas , 2022/3517 Karar sayılı dosyasında tahrik şu şekilde açıklanmıştır:
‘’Suçu oluşturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Fail sübjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir red veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarfetme, suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin var olması gerekir. Diğer bir tabirle fiil, etkili bir şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermelidir. Failin fiili, adet ve şahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluşumuna veya mevcut duyguların pekişmesine etkide bulunmalıdır. Kin ve düşmanlık; “husumet beslenen konuya karşı tasarlayarak zarar vermeye, öç almayı gerektirecek şiddette nefret duymaya yönelik hareketlerin zeminini oluşturan psikolojik bir hal” olarak açıklanabilir. “Kin ve düşmanlık” ibaresinin anlamı da dikkate alındığında sadece “şiddet içeren ya da şiddet tavsiye eden tahrikler” madde kapsamında değerlendirilebilecektir.’’
Kararda belirtildiği üzere her ağır söylemin tahrik olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. TCK 216/1 de düzenlenen suçun oluşabilmesi için fiilin ağır ve yoğun tarzda, şiddet çağrısı içermesi veya nefret söylemi olması gerekmektedir.
2.ALENİYET
Aleniyet, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenlenmişse de 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda anılan hüküm kaldırılmıştır. Aleniyet söz konusu fiilin belirlenemeyen sayıda kişi ve herkes tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunmasıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/8-244 Esas, 2008/92 Karar sayılı dosyasında aleniyet şu şekilde açıklanmıştır:‘‘Aleniyet 765 sayılı yasanın 153/4 madde ve fıkrasında açıklanmıştır.
Fiil:
1-Matbuat vasıtasıyla veya herhangi bir propaganda vasıtasıyla;
2-Umumi veya umuma açık bir mahalde ve birden ziyade kimseler huzurunda
3-Toplanılan mahal veya içtimaa iştirak edenlerin adedi veya toplantının mevzuu ve gayesi itibariyle hususi mahiyeti haiz olmayan bir içtimada işlenmiş olursa Ceza Kanununun tatbikinde aleni olarak işlenmiş sayılır.
Yargıtay uygulamasında aleniyet veya birçok kimsenin duyup görmesiyle değil, duyup görebilmek mümkün ve muhtemel olan yerlerde fiilin işlenmesi olarak kabul edilmektedir.’’
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 5.12.1966 tarih, 276 Esas, 456 Karar sayılı dosyasında aleniyet şu şekilde açıklanmıştır:
‘’Yargıtay'ın yerleşmiş içtihadına göre, aleniyet fiilin herkesin görüp işitebileceği bir yerde işlenmesi olup bunu başkalarının görmesi veya işitmesi şart değildir. ‘’
3. KAMU GÜVENLİĞİ AÇISINDAN AÇIK VE YAKIN BİR TEHLİKE
Kanunda belirtildiği üzere aleni tahrikin suç oluşturabilmesi için kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikeye neden olması gerekmektedir. Yani halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu bir somut tehlike suçudur. Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 2018/3616 Esas, 2019/598 Karar sayılı dosyasında bu husus şu şekilde açıklanmıştır:
‘‘Türk Ceza Kanunun 216. maddesinde yer alan düzenleme, doğrudan ifadenin içeriğini hedefe alarak bir sınırlama öngörmemektedir. İfadenin iletişimsel etkisinin muhatapları üzerinde yarattığı varsayılan etkiyi değil, somut vakıada kullanılan ifadenin yaratmış olduğu etkiyi dikkate almaktadır. Kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak varlığı gereklidir. Bu tehlike, somut bir tehlikedir. Somut tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenirken failin söz ve davranışlarının neden olduğu tehlike neticesine bakmak gerekir. Hakim, kullanılan ifadeler dolayısıyla bu tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmediğini, dayanak ve noktalarını göstermek suretiyle belirleyecektir. Bu kapsamda, kişinin söz ve davranışlarının kamu güvenliğini bozma açısından yakın bir tehlike oluşturduğunun tespit edilmesi gerekir. Kişinin söz ve davranışlarının, halkın bir kesimi üzerinde tahrik konusu fiillerin işleneceği hususunda duyulan endişeyi haklı kılacak bir etki oluşturması gerekir. İfade özgürlüğü ile bu tip tehlike suçları arasında "açık ve mevcut tehlike" kriterinin var olması gerekir. Buna göre, yapılan konuşma veya öne sürülen düşünceler toplum açısından açık ve mevcut bir tehlike oluşturduğu takdirde yasaklanabilmekte, keza böyle bir tehlikenin varlığı somut olarak, açıkça tespit edilmedikçe söz konusu suçtan dolayı cezalandırma yoluna gidilemez. Açık ve mevcut tehlike ölçüsünde, açıklık, tehlikenin, kuşkuya meydan vermeyecek şekilde ortada çıkmasını; yakınlık ise, düşünce açıklamasında kullanılan kelimelerin somut tehlike yani zarar yaratma olasılığına yakın olmasını ifade etmektedir. Zararın ortaya çıkmasıolasılığının kaçınılmazlık ölçüsünde yüksek olmasının yanı sıra, düşünce açıklamasının açık ve doğrudan bir tehdit içerip içermediği de her somut olayda ayrı ayrı denetlenmelidir.’’
Kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkıp çıkmadığı, çıktıysa ne şekilde olduğu hakim tarafından şüpheye yer verilmeyecek şekilde açıklanmalıdır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2020/8472 Esas , 2022/3517 Karar sayılı dosyasında dava konusu olay için 3 kişilik bir bilirkişi heyetinin incelemesi sonucu karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir: ‘’Merkezi Fransa’da bulunan ... isimli mizah dergisinin yayınlamış olduğu çeşitli karikatürler nedeniyle 07.01.2015 tarihinde merkez ofisine yapılan silahlı saldırı sonucu 12 kişinin hayatını kaybettiği, bu saldırıdan bir hafta sonra adı geçen derginin kapağında yayımlanan ve Hz. Muhammed'in tasvir edildiği belirtilen çizimi köşelerinde paylaşan Cumhuriyet Gazetesi yazarları sanıklar ... ve ...'ın TCK.nın 216/1. maddesi uyarınca ülkede yaşayan halkın İslam dini yönünden kendilerini diğer dinlerden farklı gören kesimini alenen kullanılan Hz. Muhammed'e ait olduğu bildirilen çizim ile tahrik etmek suretiyle iddia konusu halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçunu işlediklerinden bahisle mahkumiyetlerine karar verilmiş ise de;
Dava dosyasının kamu düzeni ve kamu güvenliği uzmanı, toplum bilimi uzmanı ve dil bilimi uzmanından oluşan üç kişilik bilirkişi heyetine tevdii edilip sanıkların görev yaptığı Cumhuriyet Gazetesinin okuyucu kitlesinin sosyal ve kültürel yapıları da göz önüne alınarak, Hz. Muhammed'e ait olduğu iddia edilen ve yaşanan saldırının ardından göz yaşı döken bir müslüman figüründen ibaret olan ... dergisinin karikatürünü ve buna ilişkin yorumlarını köşelerinde yayınlamak şeklindeki eylemlerinin halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme mahiyetinde olup olmadığı ile bu şekildeki yayının kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasına elverişli olup olmadığı hususunda rapor alındıktan sonra sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hükümler kurulması, yasaya aykırı… ’’
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2016/1776 Esas , 2016/3983 Karar sayılı dosyasında ÖLDÜRÜN BU KÜRTLERİ söyleminin halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçunu oluşturmayacağına hükmedilmiştir: ‘‘Somut olayda, arkadaşının darp edilmesi üzerine karşı grupla aralarında başlayan kavga esnasında beraberindekilere, "öldürün bu Kürtleri" diyen sanık ...'in kastının ülkede yaşayan bir toplum kesimi olmayıp kavga halinde oldukları olay yerinde bulunan alet ve şahıs olarak muayyen bir gruba yönelik olduğu, böylelikle atılı suçu oluşturmayacağı anlaşılmakla, o yer Cumhuriyet savcısının temyizindeki görüşüne iştirak edilmemiştir.’’
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/2486 Esas , 2017/5784 Karar sayılı dosyasında şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermeyen ağır eleştiri tarzındaki söylemleri TCK 216/1 kapsamında değerlendirmemiştir :
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; güvenlik güçleriyle PKK terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışmada zarar gören bir camide gayri resmi imam hatiplik yapan sanığın camii önüne gelen cemaate hitaben yaptığı konuşmanın, bütünü nazara alındığında esas itibariyle devletin siyasal organlarının, belli bir siyasi partiye oy veren seçmenlerin ve Cumhurbaşkanının hedef alındığı, özü itibariyle etkili bir şiddet çağrısı ya da nefret söylemi deiçermemesi karşısında sanığın unsurları itibariyle oluşmayan suçtan beraati yerine yazılı şekilde hatalı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi, Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2002/12999 Esas, 2003/7591 Karar sayılı dosyasında şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermeyen ağır eleştiri tarzındaki söylemleri TCK 216/1 kapsamında değerlendirmemiştir :
‘‘Sanığın, haftalık Cuma dergisinin 23-29 Haziran 2000 tarih ve 504 sayılı 3. sahifesinde yer alan "Kur'an Kursları" başlıklı yazısında; Kur'an kursları ve sekiz yıllık kesintisiz eğitim uygulamalarının sert ve ağır biçimde eleştiri konusu yapıldığı, şiddete çağrı niteliğinde herhangi bir ibare bulunmaması de nazara alındığında TCK.nun 312/2. madde ve fıkrasında tanımı yapılan din ve mezhep farklılığına dayanarak halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik etmek suçunun yasal öğeleri bulunmadığı gözetilerek, sanığın beraati gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş… ’’
Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2013/16829 Esas sayısıyla önüne gelen dosyada sanık hakkında verilen beraat kararı davaya katılma hakkı bulunmayan şikayetçiler tarafından temyiz edilmişse de, şikayetçilerin temyiz istemi reddedilmiştir. Beraat kararı verilen söylem şu şekildedir :
‘‘Sanığın yöneticisi olduğu derneğin internet sitesinde ve açtığı stantta dağıttığı bildirilerde;
"Ey Türk kadını ve erkeği! Türkçülük için bir çocuk daha yap, Çünkü sen azalıyorsun, hainler, kapkaççılar, uyuşturucu satıcıları çoğalıyor. Biz Arap ve Batı kültürü arasında sıkışan Türk insanına kendisini yeniden sevmeyi öğretecek tek yolun ta kendisiyiz. Biz kürt ve çingene çetelerine ve yobazlara hak ettiği cevabı verecek Türkçü Toplumcu Buduncularız."
MANEVİ UNSUR
Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Kanunda herhangi bir özel kast aranmmaktadır.
HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
Bu suç için özel bir hukuka aykırılık kriteri düzenlenmemiştir. Bu nedenle failin, kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikeye neden olabilecek şekilde halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden fiili işlemesiyle suç oluşmaktadır.
Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçunun oluşması için fiil için herhangi bir hukuka uygunluk nedeni olmamalıdır. Bu suç için en önemli hukuka uygunluk nedeni ifade özgürlüğüdür. Yargıtay 18.Ceza Dairesinin 2018/3616 Esas, 2019/598 Karar sayılı dosyasında suç oluşturacak söylemlerin dar yorumlanması gerektiği, aksinin ifade özgürlüğünü kısıtlayacağından söz edilmiştir :
‘‘Özgürlüklerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabii tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin olabildiğince dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal gereksinim veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada asla aşırıya gidilmemesi ve her hal ve koşulda sınırlandırmanın bireysel ve toplumsal gelişimi zedelemeyecek ölçüde olması görüşü genel ve yoğun bir kabul görmüştür. Bu bağlamda; günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, ifade özgürlüğü gittikçe daraltılan kısıtlamalar dışında, geniş bir yelpazeyle korunmakta ve anılan özgürlüğün sağladığı haklardan bireyler ve toplumlar en geniş şekilde yararlandırılmaktadır. Ne var ki; İftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini zor ve cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, farklılıklar arasında nefret, ayrımcılık, kavga, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan beyan, ifade ve eylemler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır. ’’
Yine Türk Ceza Kanunun 218.maddesinde düzenlenen ortak hükümde ‘‘ haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
’’ Denilmek suretiyle bu husus açıkça belirtilmiştir.
NİTELİKLİ HAL
Türk Ceza Kanununun 218.maddesinde kamu barışına karşı suçlar için düzenlenen bir ortak hüküm bulunmaktadır. Hükme göre Yukarıdaki maddelerde tanımlanan (TCK 213-217/A) suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Görüldüğü üzere suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi nitelikli hali oluşturmaktadır.
SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ
*Teşebbüs : Tehdit suçu sırf hareket suçu olduğu için genel olarak teşebbüse elverişli değildir.
*İştirak: İştirak için özel bir durum bulunmadığından genel hükümler uygulanır.
*İçtima : Genel hükümler uygulanır.
SORUŞTURMA ve KOVUŞTURMA
5235 sayılı kanunun 14.maddesi gereği mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur. Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçu asliye ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suç tipidir.Bu suçun soruşturulması bir şikayete tabi değildir, dolayısıyla resen soruşturulur. Ancak 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. Maddesi gereğince 31.12.2011 tarihine kadar işlenen suçlar için özel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan hüküm şu şekildedir:
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,
karar verilir.
(2) Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.
(3) Mahkûmiyet hükmünün infazı ertelenen kişi hakkında bu mahkûmiyete bağlı olarak herhangi bir hak yoksunluğu doğmaz. Ancak bu kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlemesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen mahkûmiyet hükmüne bağlı hukuki sonuçlar kişi üzerinde doğar ve ceza infaz olunur.
(4) Bu madde hükümlerine göre cezanın infazının ertelenmesi hâlinde erteleme süresince ceza zamanaşımı durur; kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi hâlinde, erteleme süresince dava zamanaşımı ve dava süreleri durur.
(5) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmiş olması hâlinde dahi, bu madde hükümleri uygulanır.
(6) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı verilmiş mahkûmiyet hükmünün infazının tamamlanmış olması hâlinde bu mahkûmiyet hükmüne bağlı yasaklanmış hakların 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 13/A maddesindeki şartlar aranmaksızın geri verilmesine karar verilir.
(7) Bu madde hükümlerine göre verilen kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya cezanın infazının ertelenmesi kararları adlî sicilde bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
(8) Bu madde hükümlerine göre kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya cezanın infazının ertelenmesi kararlarının verildiği hâllerde, bu suçlar 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun erteleme ve tekerrüre ilişkin hükümlerinin uygulanmasında göz önünde bulundurulmaz.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2016/2269 Esas , 2016/8937 Karar sayılı dosyasında bu madde kapsamına giren dosyaların yeniden değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir:‘‘Sanığa yüklenen suçun; işlenme yöntemi, olay tarihi ve temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı ve anılan maddenin birinci fıkrasının “b” bendinde yer alan “kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir” şeklindeki düzenleme karşısında sanığın hukuki durumunun tekrar değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiş ‘’
HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA ALENEN TAHRİK SUÇUNDAN NE KADAR CEZA ALIRIM ?
Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik suçunda karşı karşıya kalınan ceza miktarı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır.
HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA ALENEN TAHRİK SUÇUNDAN CEZA ALAN KİŞİLER HAPSE GİRER Mİ?
Hakim sanık hakkında hapis cezasına hükmetmişse kesinleşmiş olan hapis cezalarının ne kadar yatarının olduğunun tespiti noktasında İnfaz Hukukunun çok iyi bilinmesi gerekmektedir. İnfaz Hukuku sık değişen bir hukuk dalı olduğundan kararın kesinleştiği tarih önem taşımaktadır. Kesinleşme tarihinde yürürlükte bulunan kurallar uygulama alanı bulacaktır. Yine sanık hakkında hükmedilen cezanın ne kadar yatarının olduğu belirlenirken bu suçun sanık açısından mükerrer suç olup olmadığı , suçun işlendiği tarihte sanığın kaç yaşında olduğu , sanığın eğitim durumları gibi hususlar önemli olmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için uzman bir avukat ile iletişime geçmeniz tavsiye edilir.
Av. Semanur Deveci ÜSTÜNDAĞ
Av. Hüseyin ACAR