Hukuk sistemlerinin birçoğunda olduğu gibi hukuk sistemimizde de toplumun en küçük yapı taşı olan aile kavramı toplumsal ve kültürel özelliklerimizden de kaynaklı olarak birçok kanun hükmü ile koruma altına alınmıştır. Aile konutu kavramı da bu kavramlardan biridir ve eşlerden birinin borcu nedeniyle meydana gelecek hacizlerde her ne kadar borçlu bu konutun maliki olan eş olsa da bazı hallerin varlığı halinde bu konutun haczedilmesi engellenmeye çalışılmaktadır. Ancak alacaklı tarafından aile konutu üzerinde yapılacak olan haciz işlemlerinde itiraz hakkı kime tanınmıştır? Taşınmazın maliki olmayan eşe itiraz hakkı tanınmış mıdır? Sorularına yönelik doktrinde çeşitli tartışmalar söz konusudur. Aşağıda yapacağımız açıklamalarla da bu husus Anayasal haklar bakımından da ele alınacaktır.
I.AİLE KONUTU KAVRAMI NEDİR?
Aile konutu, resmen evli olan karı kocanın birlikte yaşadıkları konutu ifade eder, dolayısıyla resmi olarak evli olmayan ancak fiili olarak beraber yaşanılmakta olan evler aile konutu kapsamında değerlendirilmez. Eşlerin düzenli olarak birlikte yaşantılarını geçirmedikleri, ara sıra belli dönemlerde kullandıkları yazlık ya da dağ evi gibi konutlar aile konutu olarak değerlendirilemez. Yine aynı şekilde birkaç kardeşin ailelerinden bağımsız olarak oturdukları yer ya da reşit çocuğun anne ve babası ile birlikte oturduğu konutlar aile konutu olarak sayılmazlar. Dolayısıyla aile konutu; eşlerin birlikte seçtikleri, bütün yaşam faaliyetlerinin gerçekleştiği, düzenli olarak yerleşilen v e kullanımı hukuka uygun olan mesken olarak tanımlanabilir.
Eşlerin birlikte yaşadıkları birden fazla evleri söz konusu olabilir ve birden fazla konutta yaşamsal faaliyetlerini yürütüyor olabilirler, keza mevsimsel olarak da birden fazla evde yaşam faaliyeti yürütme zorunluluğu söz konusu olabilir. Ancak kural olarak eşlerin birlikte yaşadığı taşınmazlardan yalnızca bir tanesi aile konutu olarak değerlendirilebilir, dolayısıyla birden fazla konutta yaşamsal faaliyetinin yürütülmesi durumunda da yaşamsal faaliyetin daha yoğun olduğu konut aile konutu olarak değerlendirilecektir, her iki konutun da aile konutu olduğu kabul edilemeyecektir. Aynı şekilde eşlerin belirli aralıklarla yalnıza tatil amaçlı ve vakit geçirme amaçlı bulundukları konutlar eşlerin mülkiyetinde olan tek konut olsa dahi aile konutu olarak kabul edilmesi söz konusu değildir. Eşlerin çeşitli sebeplerle birden fazla yerde oturuyor olmaları halinde, bunlardan ağırlıklı olarak yaşam faaliyetlerinin yoğunlaştığı yer neresiyse o yer aile konutu sayılmalıdır. Ancak öğretide istisnai durumlarda birden fazla aile konutunun kararlaştırılabileceği de kabul edilmektedir
Türk Medeni Kanunu Eşlerin hukuki işlemleri başlıklı 194. Maddesinde bu sorunun cevabı verilmiş durumdadır. Madde hükmünün 3. fıkrasında yer alan “Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.” İfadesine yer verilmiştir. Madde hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere aile konutu olarak şerhin verilmesini isteyebilir denerek seçimlik bir hak olarak düzenlendiği şerh verilmesinin kurucu bir unsurun olmadığı hüküm altına alınmıştır.
Dolayısıyla eşlerin yaşamsal faaliyetlerin merkezi konumunda olan ve eşlerden birinin maliki olduğu konut tapuda aile konutu şerhi olmasa dahi aile konutu kapsamı içerisinde kabul edilmelidir.
Türk medeni kanunun 194. Maddesinin 1. Fıkrasında “ Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.” Hükmünde yer alan, aile konutu ile ilgili tasarruf işlemlerini diğer eşin rızasına bağlayan şart sadece malik olan eşin iradesine bağlı olan işlemlerde geçerli olabilecektir. Hak sahibi eşin aile konutunun devrini gerçekleştirmesi için diğer eşin rızasının bulunması gerektiği yönündeki şart icra yolu ile yapılacak olan satışlarda geçerli olamayacaktır. Dolayısıyla aile konutu olan taşınmazın İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre haczi ve paraya çevrilmesi mümkün olup diğer eşin rızası gerekmez. Dolayısıyla TMK kapsamında malik olan eşin borcundan dolayı aile konutu üzerinde yapılacak haciz işleminden kurtaracak herhangi bir hüküm sanılanın aksine söz konusu değildir.
Ancak İİK 82. Maddesinde düzenlenmiş olan Haczi caiz olmayan mallar ve haklar başlığı altında düzenlenen 12. bendinde borçlunun haline münasip evinin haczedilemeyeceği ancak evin kıymeti fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alınabilecek miktarı borçluya bırakılmak üzere satılabileceği öngörülmüştür. Ancak söz konusu maddenin ikinci fıkrasında da bu istisnanın, borcun bu eşya bedelinden doğmaması haline münhasır olduğu da belirtilmiştir. Dolayısıyla aile konutu olan konut, borçlu malikin borcu dolayısıyla haciz edilmesi halinde eğer bu konut haline münasip ev kapsamında ise hacizden kurtulma ihtimali söz konusu olacaktır. Fakat söz konusu kanun hükmü kapsamında haczedilen evin haline münasip ev olduğu yönündeki itirazları öne sürecek kişinin yalnızca borçlu olan malik eş mi yoksa, bu evde yaşayan diğer eş veya aile fertlerini mi kapsadığına dair herhangi bir düzenleme söz konusu değildir.
Haczedilen evin haline münasip ev olduğu iddiasının kimler tarafından ileri sürüleceği tartışma yaratmaktadır. Meskeniyet iddiası ile yapılan haciz işlemine karşı şikâyet hakkı sadece borçlu malik eş tarafından değil aynı zamanda, aile konutunda yaşayan diğer aile üyeleri ve özellikle de diğer eş tarafından da kullanılabilmelidir. Öğretide de meskeniyet şikayetinin diğer aile üyeleri ve özellikle de diğer eş tarafından da kullanılabilmesinin yerinde olacağı görüşü hakimdir. Ancak yargıtayca aksi görüş söz konusudur ve Yargıtay, haline münasip ev iddiasının sadece borçlu tarafından ileri sürülebileceğini, borçlunun eşinin şikayet hakkı bulunmadığı yönünde kararları mevcuttur. Kanımızca söz konusu madde hükmünün geniş yorumlanarak diğer eş veyahut diğer aile fertleri için de şikayet hakkını kabul etmesi Medeni Kanunu’nun 194. maddesindeki koruma amacını tamamlaması açısından yerinde olacaktır.
III. AİLE KONUTU KAVRAMININ ANAYASAL HAKLAR BAKIMINDAN ELE ALINMASI
Yukarıda aile konutu kavramı ve kanuni düzenlemeler konusunda detaylı açıklamalar yapılmıştır. Dolayısıyla aile konutu kapsamında olan evler için malik olmayan eş bakımından cebri icra yoluyla satışı söz konusu olması halinde herhangi bir itiraz hakkının söz konusu olup olmadığının tartışmalı olduğu belirtilmiştir. Varılan noktada aile konutu olan ev bakımından Medeni Kanunumuzun direkt olarak haczi engelleyen bir hükmünün söz konusu olmadığı, ancak İİK’nun 82/12 hükmü gereği haline münasip ev kapsamında olan aile konutları bakımından bir itirazın söz konusu olabileceği tartışmasızdır. Fakat burada tartışma yaratan konu İKK’nun 82/12 maddesinin TMK 194’ü maddenin koruyuculuğunu kapsayacak şekilde yorumlanarak malik olmayan eş bakımından itiraz hakkı tanıyıp tanımadığına ilişkindir.
İKK md 82 incelendiğinde haline münasip olan evin haczedilemeyeceği düzenlenmişse de bu konuda itiraz hakkının kim tarafından kullanılacağı açıkça belirtilmemiştir, her ne kadar doktirin ve öğreti de malik olmayan eşin de itiraz hakkının olabileceği yaygın görüşse de Yargıtay tarafından itiraz hakkının yalnızca borçlu malik eşe tanındığı yönünde aksi bir görüş hakimdir. Dolayısıyla öğretide ve Yargıtay kararlarınca ortak bir görüş olmaması kafa karışıklıklarına neden olmaktadır. Ele aldığımız konu bakımından son gelişme ise Anayasa Mahkemesi tarafından 2016/10454 Başvuru Numaralı 12/12/2019 karar tarihli kararının 08/04/2020 tarihinde resmi gazetede yayınlanması ile gündeme gelmiştir. Söz konusu karar ile Anayasa Mahkemesi eşlerden birinin borcundan dolayı aile konutunun haczedilemeyeceğine ilişkin olarak diğer eş tarafından yapılan itirazın aktif dava ehliyeti olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle aile hayatının ihlal edildiği yönündeki başvuru bakımından ihlal kararı vermiştir. Dolayısıyla Anayasa mahkemesi kararı ile borçlu ve malik olmayan eş bakımından mahkemenin dava ehliyeti konusunda daraltıcı yorum yapılarak Anayasanın 20. Maddesinde güvence altına alınan aile hakkına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmış olacaktır.
Hal böyleyken bu konuda öğreti ve uygulamadaki görüş birliğinin sağlaması ve tereddütlerin giderilmesi açısından İcra İflas Kanunu’nda bir değişikliğin yapılmasının faydalı olacağı tarafımızca da daha önceki görüşlerimizle kabul edilmekteyse de Anayasa Mahkemesince verilen karar sonrası borçlu ve malik olmayan eş bakımından da meskeniyet iddiasında bulunulabileceği kabul edilmiş olmuştur.
IV.SONUÇ
Hukukumuzda eşlerin ortak yaşamsal faaliyetlerini sürdürmekte olduğu konut aile konutu olarak kabul edilmektedir. Aile konutunun maliki olmayan eşe hukukumuzda bazı haklar tanınarak aile yaşamın ortak yürütülmekte olduğu konutun devri, haczi belirli şartlarla sınırlandırılmıştır. Bir konutun aile konutu kabul edilebilmesi için tapuda aile konutu şerhinin konulması zorunluluğu yoktur. Her ne kadar Türk Medeni Kanunumuz aile konutunun haciz edilemeyeceği yönünde direkt olarak koruyucu bir hüküm söz konusu değilse de, İcra İflas Kanunumuz aile konutu olan ve haline münasip ev kapsamında olan ( yani ailenin yaşamsal faaliyetini sürdürdüğü tek ev olması, lüks ev olmaması gibi hallerde)konutların haczi ve cebri icra yolu ile satışı söz konusu olmayacaktır. Bir konutun haline münasip ev olduğu bu nedenle haciz edilemeyeceği yönündeki itiraz hakkının malik olmayan eş bakımından da söz konusu olup olmadığı tartışmalı olsa da gerek öğretide gerekse 08/04/2020 tarihinde resmi gazetede yayınlanmış olan anayasa mahkemesi kararı ile malik olmayan eşin de itiraz hakkının varlığı kabul edilmektedir.
Av. Ferahnur Cengiz
ferahnurcengiz@resithukuk.com