Tanınmış Marka Kavramı ve Kapsamı Hakkında Bir İnceleme
A Review on the Concept of Well- Known Trademark and It’s Scope
ÖZET:
6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda “tanınmış marka”nın tanımı yapılmadığından tanınmış markanın şartları, kapsamı ve uygulaması her somut olaya göre değişkenlik gösteren, ekseriyetle yargı kararları ve literatür çalışmaları ile şekillenen bir kavramdır. 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de “KHK” de öngörülmüş olan tanınmış marka korumasına bir istisna olarak AB mevzuatı ile uyumlu olarak hazırlanan 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile “haklı sebep” ibaresi eklenmiş; ticari işlem hayatında markaların birlikte var olması amacıyla tanınmış marka hükümlerinin uyuşmazlıklara uygulanması hususunda birtakım kıstaslar gözetilmiştir. Piyasadaki mevcut markaların hak sahiplerinin sınai mülkiyet hakları korunurken markanın tekelleştirilmesinin önlenmesi, diğer bir deyişle tanınmış marka hakkı sahipleri ile başka girişimcilerin marka edinmedeki menfaatleri arasında adaletli bir denge kurulması önemlidir. Fakat uygulamada markanın sulandırılması halleri dar yorumlanırken haklı sebep kavramının genişletilerek tanınmış marka hakkı sahibine sağlanan kanuni korumanın zayıflatılması tanınmış marka müessesesinin yıpratılması ve amacını gerçekleştirememesine sebep olmaktadır. Sahibine daha geniş boyutta bir koruma sağlayan hatta şartları gerçekleştiği takdirde mutlak bir koruma sunan tanınmış markanın kriterlerinin, uygulanma koşullarının, kapsamının ve istisnalarının açıklanması menfaatler dengesinin sağlanması açısından önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tanınmış marka, Paris Sözleşmesi, markanın sulandırılması, haklı sebep, farklı mal ve hizmetlerde kullanım.
ABSTRACT:
Technological development resulted consumption culture accelerates the processes of demand and supply for productions and this situation has increased the amount of trade related transactions both in international and domestic markets. The magnificent raise on products that are being introduced to the markets via trademarks dress frequently brings infringements of trademark rights up. As a result of the international initiations on the harmonization of national codes about the trademark related disputes, Turkish Code on Industrial Property Rights brought Turkish trademark legislation compatible into the EU Trademark legislation. Concept of well-known trademarks was designed by former Turkish trademark legislation as well but new code has brought “due cause” exception to the protection of well-known trademarks. Despite the fact that coexistence of trademarks in the marketplace is legally supported stuff, there is no doubt that well-known trademarks deserve special protection because of their surplus value that is generated in many years with intense efforts. Therefore it is significant to emphasize that establishing a balance between protection of well-known trademarks and new entrepreneurs upon their industrial ventures requires quite a bit attention moreover comprehensive studies to make clear the scope of the protection of well-known trademarks, criteria of notoriety, conditions of infringement of trademark rights (trademark dilution) and borders of due cause.
Key Words: Well- known trademark, Paris Convention, trademark dilution, due cause, use at separate classes of goods and services.
GİRİŞ:
Teknolojik ilerleme ve yeni araçların getirdiği özelliklerin, mal ve hizmetlerin arzını, bunlara yönelik talepleri ve tedarik süreçlerini de hızlandırması ile hemen her sektörde müteşebbis ve teşebbüs sayıları çoğalmış ve bu kişilerce üretilen mal ve hizmetlerin teşhis edilmesi yani markalandırılması mezkur gelişim nispetinde menfaat çatışmalarına sebebiyet verdiğinden buna paralel olarak sınai mülkiyet haklarının korunması ihtiyacı artmıştır. Yürürlükteki SMK’nın marka hakkına sağladığı korumaya kıyasen toplumda eriştiği bilinirlik nedeniyle ilgili kesimlerde belirli bir güveni haiz markalara tanıdığı statünün şümulü itibariyle daha geniş tutulması hem müşterilerin aldığı kalitenin devam ettirilmesini hem de tanınmış markaya konu ürünün üretiminden piyasaya sunulmasına kadarki emeğin takdir edilmesini sağlamak açısından yerindedir. Esasen tanınmış markalara bunlarla aynı veya benzer işaretlerin yalnızca aynı mal ve hizmet grupları için değil farklı sınıflarda da tescilinin engellenmesi olarak sağlanan koruma SMK’da nispi ret nedenlerini düzenleyen 6.maddede hüküm altına alınmıştır. Markanın fonksiyonlarından olan ayırt edicilik, markaya sağlanan korumanın açık ve kesin olarak gösterilebilir olma, köken gösterme ve reklam işlevlerinin her birinin tanınmış markalarda daha yoğun olarak bulunmasının bu markalara sağladığı artı değerler tanınmış markanın başka kişilerce suiistimal edilmesini cazip kılmaktadır. Kanun’un 6.maddesinin 5.fıkrası, tanınmış marka olarak addedilebilen bir markanın tescili istenen kendisi ile aynı veya benzer işareti içeren markanın tescil edilmesini engelleyebilmesi için tescili istenen markanın tanınmış markanın itibarından haksız yarar elde etmesi, tanınmış markanın itibarına zarar vermesi yahut markanın ayırt edici karakterini zedelemesi hallerinden birinin gerçekleşmiş olmasının yanında tescili istenen markanın sahibinin bu markayı kullanmada haklı bir sebebinin olduğunu ispatlayamamış olması şartlarını öngörmektedir. Bu durumda irdelenmesi gereken konuların tanınmış marka kavramı ile tanınmış markanın özelliklerinin, sağladığı korumanın kapsamının, tanınmış markanın sulandırılması hallerinin ve haklı sebeplerin nelerden ibaret olduğu hasıl olmaktadır. Elimizdeki makalede bu kavram ve konular ele alındıktan sonra örnek yargı kararlarından tertip bir değerlendirme yapılacaktır.
1.1- Mevzuat
İlk kez 1988 tarihli Paris Sözleşmesi’nde yer alan tanınmış marka kavramı sonrasında AB tüzük ve direktiflerinde (AB Regulation 2017/1001 AB Tüzüğü m.8/5 - 9/1, 89/104 sayılı Direktif, 207/2009 Tüzük) ve TRIPS Anlaşması’nda hüküm altına alınmış, Türk hukukunda ise 551 Sayılı Markalar Kanunu’ndan bu yana marka mevzuatında özel olarak düzenlenmiş bir husustur.
556 Sayılı KHK’da Paris Sözleşmesi kapsamındaki tanınmış markalarla aynı veya benzer işaretlerin tescili mutlak ret sebebi iken Anayasa Mahkemesi bu hükmü iptal etmiştir. 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda nispi ret nedenlerini düzenleyen 6.maddenin 4.fıkrasında Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markadan bahsedilmiş, hemen ardından 5.fıkrada Türkiye’de belirli bir bilinirliğe erişen tanınmış markanın korunması düzenlenmiştir.
Ayrıca WIPO’nun 1999 yılında yayınladığı Ortak Tavsiye Kararı’nda tanınmış marka değerlendirmesi ile ilgili kriterler ortaya konmuştur. Yargıtay da kararlarında ortak tavsiye kararında öngörülen özelliklere atıf yapmaktadır.
Tanınmış marka kavramı her ne kadar uzun yıllardır ulusal ve uluslararası mevzuat metinlerinde yer alan ve hususi bir korumayı barındıran önemli bir konu olsa da bir üst başlıkta ismi geçen hiçbir yasal metinde tanınmış markaya ilişin bir tanımlama yapılmadığından, tanınmış marka tanımı doktrin görüşleri ve yargı kararları ile şekillenmektedir. Öğretide tanınmışlığın teknoloji, kalkınma, ticaret ve diğer birçok dinamiklere göre değişen bir unsur olması sebebiyle kanun koyucuların tanınmış marka kavramını tanımlamaktan özellikle kaçındığı görüşü son zamanlardaki yargı kararları baz alındığında haklı bir değerlendirmedir.
Tanınmış markanın tanımına geçmeden önce SMK’da Paris Sözleşmesi bağlamında tanınmış marka ile Türkiye’de tanınmış marka kavramları arasındaki nüansa değinmek gerekir:
Arkan’a göre, Paris Sözleşmesi yönünden tanınmış markanın/umumen malum markanın dünya çapında bilinmesine gerek olmayıp koruma talep edilen ülkede o mal ya da hizmetle ilgili çevrenin büyük bir kesimince bilinmesi yeterliyken tanınmış markadan söz edilebilmesi için reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş markanın yalnızca o markanın üzerinde bulunduğu mal veya hizmetlerin ilgilileri tarafından değil bu çevrenin haricinde o mal veya hizmetle alakası bulunmayan çevrelerce de tanınması gerekir.
Tanınmış markanın öğretide farklı kriterleri ele alınarak yapılmış çeşitli tanımları bulunmaktaysa da genel hatlarıyla bir gerçek veya tüzel kişiye sıkı bir şekilde aidiyetlik, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir pazarlama ve geniş bir dağıtım ağına sahip olan, bilinirliğini promosyon yoluyla elde etmiş, sadece markanın hitap ettiği sektörde değil, diğer sektörlerde de bilinen, ciddi bir ekonomik değere sahip, coğrafi sınır, kültür, yaş farkı da gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya bir çağrışım çıkaran markalar tanımı birçok kriteri ihtiva etmesi açısından yerinde bir tanımdır.
Ulusal ve uluslararası mevzuatta tanınmış markanın tanımının yapılmadığından ve bu tanım ile tanımın muhtevasındaki kriterlerin önüne gelen somut uyuşmazlıkları karara bağlayan yargı mercileri ve öğreti tarafından ortaya konan özelliklerle şekillendiği yukarıda izah edilmişti. WIPO’nun 1999 yılında yayınlamış olduğu Ortak Tavsiye Kararı’nda bir markanın tanınmış marka olarak addedilebilmesi için belirlediği kriterler aşağıdaki gibidir:
İlgili tavsiye kararında yukarıdaki kriterlerin başlı başına bir markanın tanınmış marka olarak belirlenebilmesi için sınırlı olmadığı, bunlar haricinde veya bunlara ek olarak farklı kriterlerin gündeme gelebileceği, tanınmışlığın her somut olay özelinde belirlenebileceği belirtilmiştir. Bu kriterlere ek olarak öğretide birtakım farklı kriterler de öngörülmüştür. Bunlar;
- Refleksif Çağrışım
- Kalite ve Orijinallik
- Dil Hazinesinde Yer Edinme
- Markanın lisans sözleşmeleri, şube sayısı
- Markanın Tescili ve Korunması İçin Verilen Mahkeme Kararlarıdır.
Yargıtay’ın öğretide sıkça atıf yapılan ve tanınmışlık kriterlerini sıraladığı bir kararında ise tanınmış marka “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak tarif etmek mümkündür.” Olarak tanımlanmıştır.
TRIPS anlaşması m.16/2’de “Üyeler bir markanın tanınmış olup olmadığını tesbit ederken, markanın promosyonu sonucunda kazanılan herkesçe bilinme durumunu dikkate alacaklardır.” hükmü ile markanın promosyon kapasitesine dikkat çekilmiştir.
İsviçre Federal Mahkemesi’nin vermiş olduğu bir kararda ise tanınmışlık kriterleri arasında
Bir markanın tanınmış marka olup olmadığının tespitinde yukarıdaki kriterlerin nazara alınacağı ifade edilirken, kimi zaman yalnızca tek bir kriter tanınmışlık için yeterli olabilirken somut olaya göre birkaç kriterin bir araya gelmesi aranabilir.
Bir markanın tanınmış marka olup olmadığının tespiti konusunda öngörülen kıstasları uygulamaya yetkili makamın, diğer bir deyişle tanınmışlığı tespit edecek merciin neresi olduğu uygulamada tartışmalı bir meseledir. Marka hakkı sahiplerinin markalarının tanınmış marka olduğunu öne sürerek markalarının TPMK siciline tanınmış marka olarak kaydedilmesini talep etmeye hakları bulunmaktadır. Mamafih öğretide Kurum’un tanınmış marka tespitinde uygulayacağı şablonun sabit kriterlerden ziyade her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi ve farklı değişkenlerin hesaba katılması gerektiği görüşü ile bunun da ötesinde tanınmışlığın zamanın şartlarına, markanın kullanımına göre değişen bir kavram olduğundan bahisle esasında tanınmış markanın tespiti ile ilan edilmesinin eleştirildiği görüşler de mevcuttur. Yargıtay 2004 yılında vermiş olduğu bir kararında markanın tanınmışlığına karar verecek merciin TPMK ile mahkemeler olduğunu ancak TPMK’ya başvurmadan mahkemede tespit davası açmakta hukuki yarar olmadığına karar vermiştir ve Yargıtay’ın genel kararları da bu yöndedir. Ancak yakın tarihli bir kararında Kurum’un sicil tutma yetkisinin kanuni olmadığını, tanınmışlık kavramının her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğinden markasının tanınmış marka olarak tespitini isteyen kişinin Kurum’a başvurmada ve de dava açmada hukuki yararının bulunmadığına karar vererek görüş değiştirmiştir. Yine de Sicilin markanın korunmasına katkıda bulunacağı, dolaylı yoldan markaya değer katacağı öğretide ifade edilmektedir.
Markanın marka hakkı sahibine sağladığı münhasır koruma tanınmış markalarda daha belirgin şekilde tezahür etmektedir. Markanın işlevlerinden olan ayırt edicilik fonksiyonun tanınmış markada daha hassas şekilde değerlendirilmesi gerekir. SMK’da gerek Paris Sözleşmesi bağlamındaki tanınmış marka gerekse de Türkiye’de belirli bir tanınmışlık düzeyine erişen marka ile aynı veya benzer nitelikteki markanın tescil başvurusunun itiraz üzerine reddedileceği ihsas edilmiştir. Öncelikle her iki fıkra ayrı ayrı incelenmelidir.
SMK’nın nispi ret nedenlerini düzenleyen 6.maddesinin 4.fıkrasındaki Paris Sözleşmesi bağlamındaki tanınmış markaların Türkiye’de korunabilmesi için Türkiye’de tescil edilmiş olması koşulu aranmamaktadır. Bununla birlikte Türkiye’de tescil edilmemiş bu marka ancak kendi mal veya hizmet grubu ile aynı veya benzer mal veya hizmet grubunda faaliyet gösteren aynı veya benzer işareti taşıyan markanın tesciline engel teşkil eder. Oysa 5.fıkradaki Türkiye’de belirli bir tanınmışlık düzeyine erişen markanın korumadan faydalanabilmesi için tescil edilmiş yahut daha önceki bir tarihte tescil başvurusunun yapılmış olması şartı aranmaktadır. Binaenaleyh tescilli markanın tanınmış marka olması durumunda bu markaya sağlanan korumanın kapsamı 4.fıkra hükmünden daha geniş tutularak tanınmış marka ile aynı veya benzer işareti taşıyan markanın tescil başvurusu, mal veya hizmet grubuna bakılmaksızın itiraz üzerine tescili istenen markanın tanımış markadan haksız yarar sağlaması, tanınmış markanın itibarının zarar görmesi veya ayırt edici karakterinin zedelenmesi şartlarından birinin gerçekleşmesi halinde aynı ya da benzer markanın tescilinin haklı bir sebebe dayanması hali saklı kalmak üzere reddedilir. Haklı sebep kavramı 556 Sayılı KHK’da olmayıp SMK ile getirilmiştir. Tanınmış markanın sahibine sağladığı geniş korumanın istisnasını haklı sebep kavramı oluşturmaktadır.
Nispi ret sebebine rağmen tanınmış marka ile aynı veya benzer işareti taşıyan marka tescil edilmiş ise tanınmış marka hakkı sahibi tescilden itibaren 5 yıl içerisinde markanın hükümsüzlüğünü dava yoluyla talep edebilecektir. Tescilin kötüniyetle yapılmış olması halinde ise süre şartı bulunmamaktadır.
Her ne kadar SMK hükmünün kapsamında olmasa da değinmekte fayda var ki TRIPS m.16/3’te “Paris Sözleşmesi'nin (1967) 6'nci mükerrer Maddesi, markanın tescil edildiği mal veya hizmetlere benzemeyen mal veya hizmetlere de, gerekli değişiklikler yapılmış olarak uygulanacaktır, ancak şu koşulla ki, markanın bu mal veya hizmetlerle ilgili kullanımı, bu mal veya hizmetlerle tescilli markanın sahibi arasında bir bağlantı olduğunu göstermeli ve bu kullanım şekli nedeniyle tescilli ticari marka sahibinin menfaatlerinin zarar görme olasılığı mevcut olmalıdır.” denilerek tanınmış marka ile farklı bir mal veya hizmet grubunda faaliyet gösteren tescili istenen markanın gerekli değişiklikler yapılarak tescil edilebileceği hükmü ile tanınmış markaya sağlanan koruma Paris Sözleşmesi’nin sağladığı korumadan daha geniş tutulmuştur.
Markanın sulandırılması kavramı öğreti tarafından ortaya çıkarılmış bir terim olup “ayırt ediciliği yüksek bir markanın, sonraki kullanım sonucu, ayırt edici karakterinin zarar görmesi ya da bulandırılması” şeklinde tanımlanmıştır. Zamanla markanın itibarının zarar görmesi halinin de sulandırmaya karşı korumanın kapsamına dahil edildiği ifade edilmektedir. Nitekim SMK md.6/5 hükmünde tescil talebinin reddi için tanınmış marka ile aynı veya benzer işaretin tanınmış markadan haksız bir yararın sağlanması, tanınmış markanın itibarının zarar görmesi veya tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi koşullarından birinin varlığını aramaktadır. Öğreti tam olarak bu şartları markanın sulandırılması olarak adlandırmaktadır. Yukarıda bahsedildiği gibi tanınmış markaya sağlanan korumanın daha güçlü bir koruma olmasına sebep teşkil eden husus, iltibas tehlikesinin varlığının aranmamasıdır. Yani md.6 kapsamındaki diğer hükümlerin aksine tanınmış marka söz konusu olduğunda karıştırılma ihtimali olmasa dahi eğer markanın sulandırılması olarak adlandırılan 3 halden biri mevcutsa ve haklı sebep de bulunmamaktaysa tescil istemi reddedilecektir.
Kanun hükmü çok açık olmasına rağmen ve hükümden her ne kadar tanınmış marka ile aynı veya benzer işaretin mal ve hizmet grubuna bakılmaksızın tescil başvurusu reddedilir şeklinde bir anlam çıksa da Yargıtay’ın son zamanlarda vermiş olduğu kararlarda markanın sulandırılıp sulandırılmadığının tespiti yapılırken mal ve hizmet gruplarının da değerlendirmeye ölçüt olarak kabul edildiği görülmektedir. Kanaatimce Kanun hükmünün açıkça tanınmış markaya tanıdığı ve özgü nitelikteki korumanın yargı kararları ile aşındırılması tanınmış marka müessesesinin içerisini boşaltmakta ve Kanun hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.
Somut bir uyuşmazlıkta tanınmış marka sahibinin itirazı ile karşılaşıldığında değerlendirme yapılırken öncelik sıralaması önemlidir. Öğretide öncelikle itiraza gerekçe olarak öne sürülen ve tanınmış olduğu iddia edilen markanın Türkiye’de başvurusuna itiraz edilen markadan önceki tarihli bir tescili veya tescil başvurusunun olup olmadığının ortaya konması gerektiği, eğer mukaddemlik varsa itiraz sebebi olan işaretler arasında benzerlik olup olmadığının araştırılması, işaretlerin benzer olması durumunda itiraza gerekçe gösterilen markanın Türkiye’de tanınmışlık düzeyine erişip erişmediği, bu ön sorunun olumlu yanıtlanması halinde markanın sulandırılması hallerinden herhangi birinin mevcut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırmasının yapılması tavsiye edilmektedir. Artık önceki tarihli tanınmış marka ile aynı ya da benzer olan işaretin tanınmış markadan haksız yararlanması, markanın itibarına zarar vermesi veya markanın ayırt edici karakterini zedelemesi hallerinden birinin gerçekleşmiş olması ve başvuru sahibinin bu markayı tescil ettirmekte haklı bir nedeninin bulunmaması halinde marka başvurusu reddedilecektir.
3.1- Haksız Yararlanma
Haksız yararlanma, tescili isteyen 3.kişilerin markayı birtakım tanıtım faaliyetleri ve kaliteli üretim gibi emek ve birikim sonucu tanınmış hale getiren marka sahiplerinin kümülatif değerinden faydalanarak kendi emtiasına bir imaj transfer etmesi olarak tanımlanabilir. Haksız yararlanmanın varlığını tespit etmek için sonraki marka sahibi veya tescil başvurusu yapan şahsın niyeti irdelenerek bu markayı seçme konusunda geçerli ve inandırıcı bir sebebinin olmaması halinde haksız yararlanmanın vuku bulacağı kabul edilmektedir. Marka başvurusunun tanınmış markanın tanınmışlığından haksız yararlanması riski açısından Avrupa Adalet Divanı Temyiz Kurulu önüne gelen Prada vs. rich Prada olayında, incelenen markalardaki ortak olan “prada ibaresinin çağrıştırdığı cazibe, kalite ve prestij gibi etmenlerin, tanınmış markayı bilen ilgili tüketici nezdinde yeni başvurulan markanın kapsamındaki mal ve hizmetlere geçtiğini” kabul etmiştir.
3.2- Markanın İtibarının Zarar Görmesi
Tanınmış markanın toplumda kalite sembolü haline gelmiş markalar olduğu tanımına binaen ilgilileri ve tüketicileri için bu kalite işlevi bir güven oluşturmaktadır. Bu güven itibar olarak da adlandırılabilir. İtibar ise tüketicinin bir mal veya hizmete ilişkin olumlu düşüncelerini olarak tanımlanmaktadır. Markanın itibarından haksız yararlanma kavramı ile markanın itibarına zarar verme kavramları arasındaki farklılık; ilkinde markanın özdeşini veya benzerini kullanarak markayı istismar edenin uhdesinde ekonomik artış meydana gelirken ikincisinde tanınmış marka ile aynı ya da benzer işaretin kullanılması tanınmış marka sahibi nezdinde ekonomik zarar meydana getirir.
Tanınmış markanın özdeş veya benzerinin ancak “daha düşük kaliteli veya markanın imajı ile uyumlu olmayan ürünlerde kullanılması suretiyle” tüketicileri nezdinde sahip olduğu güvenin aşındırılması markanın itibarının zarar görmesi olarak ifade edilmiştir. İtibarın zarar görmesine örnek olarak çikolata emtiası olarak tanımış hale gelen bir marka ile aynı şekildeki kullanımın bir tuvalet kağıdına markalanması, tüketicinin her iki emtiayı özdeşleştirerek çikolatadan tiksinmesine yol açabilir ve böylece tanınmış markanın itibarı zarar görür.
3.3- Markanın Ayırt Edici Karakterinin Zedelenmesi
Başlı başına ayırt edicilik halihazırda markanın en önemli işlevlerindendir. Bunun yanında tanınmış markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi tanınmış markanın sıradanlaşarak reklam değerinin markanın kendi ticari faaliyetlerinden bağımsız olarak dikkat çekici şekilde tehlikeye düşmesi, markanın ticari cazibesi ile satış gücünün zayıflaması olarak ifade edilir. Bu zayıflamanın ise tanınmış markanın toplum nezdinde uyandırdığı refleksif çağrışımı erozyona uğratarak aslında tanınmış markanın özüne zarar vermesi kaçınılmaz olacaktır.
HAKLI SEBEP
SONUÇ:
Tanınmış markalar ferdi, ortak veya garanti markalarından olabileceği gibi bu markaların içinde toplumda eriştiği tanınırlık nedeniyle bir kalite ve güven sembolü halinde gelmiş, bu sebeple de kendilerine daha kapsamlı bir koruma tanınmış markalardır. Haiz oldukları özellikler sebebiyle tercih edilebilirliği ve cazibesi yüksek markaların bu özellikleri tanınmış markanın imajlarından haksız çıkar elde etme ve transfer için suiistimale açık hale getirmektedir. Somut olaylarda markanın tanınmışlık ölçütlerinden geçirilerek bu markayı istismar ettiği iddia edilen işaretin sahibinin markayı sulandırıp sulandırmadığının ve bunda haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığının tespiti Kanun’da belirli kriterler getirilmediğinden mahkeme kararları ile yapılmakta ve zaman zaman mahkemeler tarafından Kanun’a aykırı kararlar verilebilmektedir. Tanınmış marka kavramı zaman içinde değişen dinamik unsurlarla şekillense de asgari kriterlerin mahkemelerce statikleştirilerek markanın sulandırılması hallerinin irdelenmesi önemlidir.
KAYNAKÇA
Battal, Ahmet. "Tanınmış Marka Pratiği Hakkında Bazı Düşünceler." Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi. C.25, S. 4 (2009): 255-274. Erişim Tarihi: 11.01.2021, https://jurix.com.tr/article/6683
Büyükkılıç, Gül. Marka Hukukunda Tanınmış Markanın Sulandırmaya Karşı Korunması. İstanbul: On İki Levha Yayıncılık, 2019. Erişim Tarihi: 14.01.2021, https://offcampus.ihu.edu.tr:2146/literatur/kitaplar/birinci-bolum-978-605-7622-08-2/1
Güngör, Esin Gürbüz. "Paris Sözleşmesi Kapsamında Tanınmış Markaların Sınai Mülkiyet Kanunu’na Göre Korunması." Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi. C. 1, S. 16 (2017): 293-310. Erişim Tarihi: 10.01.2021, https://dergipark.org.tr/tr/pub/ulikidince/issue/29068/325643
Oğuz, Arzu. "Tanınmış Marka ve Tanınmış Marka Ölçütlerinin Uygulanması." Terazi Hukuk Dergisi. C.13, S. 140 (2018): 35-48. Erişim Tarihi: 10.01.2021, https://offcampus.ihu.edu.tr:2269/article/12333
Oğuz, Arzu. "Yargı Kararları Işığında Tanınmış Marka İtirazında Haklı Sebep Kavramı." İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. C. 9, S. 1 (2018). Erişim Tarihi: 14.01.2021, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/492639
Oytaç, Kutlu. "Tanınmış Markalarda Uluslararası ve Ulusal Kavram Kargaşasına Son." Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi C.1, S. 3 (2001). Erişim Tarihi: 09.01.2021, http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/frmmakale/2001-3/6.pdf
Özkök Yıldırım, Başak. “Tanınmış Markanın Kullanılması Zorunluluğu ve Kullanılmaması Nedeniyle
Kısmen İptali”. Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. Erciyes Üniversitesi. 2014.
Uğur Aytekin, Güldeniz Doğan Alkan, İbrahim Barış Sayar. "Türk Hukuku Uygulamasında Tanınmış Marka Kavramı ve Koruma Kapsamı." Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi. C. 2, S. 2 (2016): 1-25. Erişim Tarihi: 11.01.2021, https://dergipark.org.tr/tr/pub/tfm/issue/27074/289052
Uzunallı, Sevilay. Marka Hukuku. İstanbul: Adalet Yayınevi, 2019. Erişim Tarihi: 14.01.2021, https://ws1.turcademy.com/ww/webviewer.php?doc=73322
WIPO. Joint Recommendation Concerning Provisions on the Protection of Well-Known Marks.
Erişim Tarihi: 10.01.2021.
https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/marks/833/pub833.pdf
Yasaman, Hamdi. "Marka Hakkının Niteliği ve Tanınmış Markalar Hakkında Yargıtay 11. HD’nin Kararı Üzerine Düşünceler." Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. C. 1, S. 2 (2002): 151-158. Erişim Tarihi: 14.01.2021, https://jurix.com.tr/article/19860
Avukat Emine GÖĞÜŞ